Gezi notlarına başlamadan önce belirtmeliyim; Hatay bu topraklarda yaşayan herkesin gidip görmesi gereken bir yer. Güzel, hoşgörülü, güler yüzlü insaların güzel memleketi... Suriye olaylarından sonra nasıl bir hal almıştır bilmiyorum; ama havaalanında taksiye bindiğimiz an'dan itibaren çok hoş insanlarla karşılaştık. Taksici "benim ismim Fahri sizin adınız ne" sorusunu yönelterek sohbete koyuldu babamla:) Adres sorduğumuz dönerci işini gücünü bırakıp bizimle gideceğimiz yere kadar eşlik etmek istedi. Yemek yediğimiz restaurantta taksi çağırmalarını istedik, şurası biz bırakırız karşılığını aldık. İstanbul gibi milyonlarca insanın birbirinden korkarak yaşayıp medeniyetsizleştiği bir şehirden sonra ilaç gibi ve şaşırtıcı geldi.
Yalnız lezzet turu için 5 gün anca paklar, 2 günde habire yedik, ama bir sürü şeyin tadına bakamadan döndük...
Havaalanından şehrin merkezine taksiyle yaklaşık 25tl'ye gidilebiliyordu.(sene 2012)
1. Gün
İlk iş Arkeoloji Müzesi(Mozaik Müzesi)'ni gezdik. Meraklıları için çok güzel eserler var. İstanbul'daki müzeleri nasıl olsa hep gezerim mantığıyla henüz gezememiş biri olarak turistik amaçlı gittiğim yerlerde müzeleri geziyorum.:)
Mozaik Müzesinden sonra nehrin karşı tarafına geçip, Affan Sokaklarına(Eski Hatay) daldık... Hatay genel hatlarıyla yürüyerek gezilebilecek bir yer. Dar sokakları arşınladıktan sonra dünyanın en eski kiliselerinden biri olan ve Hıristiyanların 3 Hac yerinden biri sayılan St. Pierre Kilisesi'ne vardık. Oldukça tepede bir mağarayı gizlice ibadet edebilmek amacıyla kilise yapmışlar. Hayatımda gördüğüm en kiliseye benzemeyen kiliseydi:) Haç yok, içeride mumlar yok, zaten hiçbir şey yok... İlginç bir yer.
Kilisede biraz mola verip Saray Caddesi, Antik Han'a yemek yemeye gittik. Dönerinden övgüyle bahsediliyordu. Antakya'ya gidip en çok dönerine bayılacağımı düşünmezdim, ama tadı hala damağımda. Yemeden dönmeyin kesinlikle. Antik Han, kilisenin içine yapılmış bir yapı gibi...
Antakya Döneri(lavaşı incecik, içinde acılı salçalı bir sos, soğan maydonoz var)
Mumbar
Sac Oruğu(içli köfteye benziyor ama içli köfteyi tercih ederim) yedik.
Aynı gün Uzun Çarşı'yı dolaştık. Sağlı sollu dükkanlar, hediyelik eşya alınabilecek meşhur çarşı. Aslında buradaki kasaplardan yemek yemek gerektiğini belirtmişlerdi, ama tadamadan döndük...
Meşhur Yusuf Usta'ya künefe yemeye gittik. Üzülerek belirtmeliyim yediğim en lezzetsiz künefelerdendi...
Daha sonra St. Simon Manastırı ve Vakıflı Köyü'nü gezmek için dolmuşa bindik. Fakat malesef göremeden otele döndük.
Biraz dinlendikten sonra adres Hatay yemeklerinin tadına varmak için Sveyka Restaurant'tı... İnanılmaz bir ziyafet çektik.
Tereyağlı Humus, Çiğköfte(çok farklıydı, normal çiğköfte daha iyidir), Abagannuş, Zahterli kırık zeytinli salata, Süzme Yoğurt, Tuzlu Yoğurt, Cevizli biber(muammara), sucuk roll(Halep yemeği), Vişneli kebap, Kaz başı, künefe, kabak tatlısı yedik. Sazlı sözlü dakikalar geçirdik. Sanırım 4 kişi içki dahil 120-150 tl arası bir hesap ödedik.
Sveyka, Havra ile yanyana. Karşısında cami ve caminin az ilerisinde kilise var... Hatay tam anlamıyla dinlerin buluşma noktası.
2. Gün
Harbiye denen bol şelalelerin olduğu mesire alanına gittik.
Burada kahve molası verip, Affan sokaklarına tekrar döndük. Bir dükkandan, şal, defne sabunu, magnet gibi hediyelik eşyalar alıp dükkan sahipleriyle sohbet ettik. Yaptıkları şarabın tadına baktık. Uzun Çarşı'ya son kez uğrayıp nar ekşisi, meşhur Samandağı biberi aldık. Sultan Sofrası'na yemeğe gittik fakat malesef kapalıydı, riske girmeyip tekrar Antik Han'a gittik, bu kez mumbar ve dönerin yanında kağıt kebabı da yedik. Hatay Künefecisi'nde künefe yedikten sonra ve elini istanbul...